KHK İHRAÇLARINDA BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ KULLANILMASI

I-GİRİŞ

15 Temmuz 2016 sonrasında ülkemizde ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) sonrasında kamuda birçok ihraç işlemi yapılmıştır. Kamu otoritesinin darbe teşebbüsünde bulunan Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) karşı başlattığı mücadele, beraberinde bahse konu ihraç cezalarına karar verilmesini de gerektirmiştir. Her ne kadar durum böyle özetlense dahi, yapılan soruşturmalar, dönemin koşullarındaki yetersizliklerden ileri gelen sebeplerden ötürü tam anlamıyla doğru yürütülememiş ve bunun sonucunda yer yer eksik veya yanlış incelemeler sonucu haksız ihraç kararları alınmıştır. Bu noktada, devlet kurumlarının kendi bünyesindeki yüksek disiplin kurullarından ziyade, hükümet tarafından çıkarılan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu (Komisyon) Kurulması Hakkında KHK kapsamında bir olağanüstü hal idaresi kurulmuştur. Yine bununla beraber listeler halinde kurum içi görevden uzaklaştırma kararları alınmış, değişen süreler sonunda bu listedeki pek çok kişi hakkında Komisyon tarafından ihraç işlemi uygulanmıştır.

İhraç (kamu görevinin sona erdirilmesi) kararı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında sayılı (numerus clausus) sebepler halinde; işlemin muhatabı hakkında ince eleyip sık dokunarak yürütülmüş bir soruşturmanın sonucunda toplanan somut delillere dayalı olarak verilmesi gereken bir karardır. Zira söz konusu karar çoğu zaman tek bir kişinin değil, kişinin ailesinin ve çevresinin hayatına büyük etki eden sonuçlara sebebiyet vermektedir. Hakeza kişinin itibarının da önemli düzeyde etkilenmesine sebep olmaktadır.

Bu yazımızda sizlere, günümüz itibariyle aradan geçen 9 seneye yakın zaman diliminde yargı boyutundaki yaşanan gelişmeleri aktarıp, kısaca kişilerin Türk iç hukuk sistemindeki başvurabileceği son merci olan Anayasa Mahkemesi’ne söz konusu kararlar hakkında nasıl bir yol izleyerek başvurması gerektiği konusunda bilgi vermeye çalışacağız.

II-FETÖ İHRAÇ KARARLARI HAKKINDAKİ YARGISAL PERSPEKTİF

FETÖ’nün hukuksuz faaliyetlerinin ülkemizde bıraktığı büyük izlerden biri olan KHK ihraçları, bugün KHK’lılar olarak adlandırılan bir güruhun oluşumuna sebebiyet vermiştir. Bu kişilerden bir kısmı Komisyon kararına karşı yargı yoluna başvurmuştur. Bugün bu yargılamaların pek çoğu sürmekte olup 2016’dan bugüne kadar henüz net gerekçeli bir emsal karar da verilmemiştir. Yargıdaki bu büyük boşluk mağdur olduğunu iddia eden ve hak arama mücadelesine devam eden birçok kişinin de mağduriyetinin sürmesine neden olmaktadır.

İdari yargı yollarının tüketilmesi beraberinde kişilerin gecikmeksizin Anayasa Bireysel Başvuru hakkını kullanması gerekmektedir. Rehber metnimizde bahsettiğimiz bu hakkın kullanım süresi, kişilerin haklarında verilen nihai son iç hukuk kararının verildiğini öğrendiği tarihten itibaren 30 gündür. Sonuç olarak süre anlamında aciliyet teşkil eden bireysel başvuru hakkının gecikmeksizin kullanılması en öncelikli tavsiyemiz olacaktır.

Anayasa yargısına başvurmaktaki önem, kişilerin hak arama yolundaki ulusal ve uluslararası (özellikle AİHM) yargı yollarının tümünü kullanabilmesi ve hak kaybına uğramamaları yönünden kendini gösterir.

Daha önce söylediğimiz gibi, henüz bu konuda bir emsal karar verilmemiştir. Ne var ki varsayımın ötesinde bir gerçeklik vardır ki o da bazı yargılamaların mağduriyete, haksızlıklara mahal vermiş olmasıdır. Şimdi bu gerçekliğin sebeplerini açıklayarak çözüm odaklı biçimde Anayasa Mahkemesi zeminindeki olası sürecini gözden geçireceğiz.

Konumuz özelinde hatırlatma yapmak gerekirse, yukarıda anlatıldığı gibi, KHK ihraçları süreci Devlet tarafından OHAL kapsamında kurulan özel bir Komisyon tarafından yürütülmüştür. Bu Komisyon, olağan dışı (extraordinarius, eximus) bir idari merci olup, yürüttüğü işlemler idare hukukunun konusu olmuştur. Bu anlamda hem Komisyon’un faaliyetleri, hem de sonrasında işlemiş olan idari yargılama süreci bakımından toplu bir değerlendirme yapılmıştır.

III- ANAYASA BİREYSEL BAŞVURUSU ZEMİNİNDE İHLALİ OLASI HAKLAR LİSTESİ

Her ne kadar OHAL döneminde OHAL KHK-CBK (2018 sonrası) ile sınırsız düzenlenebilecek işlemler olsalar dahi, ülkemizde bu işlemlerin haddi 3’er ve 4’er aylık toplam 7 kez uzatmayla 2 yıl boyunca sürmüştür. (21 Temmuz 2016 – 18 Temmuz 2018) Ancak bu sürecin sona eresinden itibaren ülkemiz yeniden olağan dönemine dönmüştür. Ne var ki OHAL döneminin bazı sınırlamaları ve bunların yarattığı olumsuz etki sonlandırılmamıştır. Burada ikili bir ayrım yapmak gerekirse;

OHAL bitiminde çıkarılan 25/07/2018 tarihli ve 7145 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” hükümleri, bazı mevzuatların hükümlerinin geçerliliğini 4 YIL süreyle uzatmıştır. Bu bakımdan kanunilik taşıyan bu düzenlemelerin etkisinin sürmesinde hukuksuzluk bulunmamaktadır.

Bu Kanun dışında kalan bütün OHAL düzenlemeleri OHAL’in bitiminde kendiliğinden yürürlükten kalkacaktır. Esasen burada bir boşluk olmasına rağmen, OHAL CBK’nın yürürlük süresine ilişkin maddesinin bulunmadığı durumlarda, Alman (Scheweitzer) metodu veya OHAL bitiminde kendiliğinden yürürlükten kalktığının kabulü en doğru kabul olacaktır. Zaten yukarıda “1)”de anlatılan 7145 sayılı Kanun da amacı itibariyle aynı doğrultuda bir anlam taşımaktadır.

Burada yer alan hakların varlığı her olay bakımından değişkenlik göstermekle birlikte, genel hatlarıyla kapsayıcı olması maksadıyla düzenlenmiştir.

A- ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ HAKKI

Anayasamızın en öncelikli düzenlenen kişisel temel hak ve hürriyetlerinden olan kişilerin özel ve aile hayatının gizliliği hakkı, ancak Anayasa’da yer alan sebeplere bağlı olarak sınırlanabilir. Özel hayatın gizliliği üst başlığı altında düzenlenen metin, içeriği itibariyle şu hakları içermektedir:

  • Özel hayatın ve aile hayatının gizliliği
  • Arama ve elkoyma bakımından gizlilik
  • Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı
  • Yine bu haklar ancak:
  • Millî güvenlik,
  • kamu düzeni,
  • suç işlenmesinin önlenmesi,
  • genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
  • başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak

sınırlandırılabilir.

KHK ihraçları açısından değerlendirildiğinde, görevden çıkarılan kişilere ait özlük bilgilerinin bir kısmının Resmi Gazete’de yayınlanması, disiplin soruşturmalarının toplu halde yürütülmesi, özel sınırlama sebeplerinin kapsamına usulüne uygun riayet edilmemesi gibi hallerin yarattığı olumsuzluklar kişilerin bireysel başvurularında ihlal sebebi olarak sıralanabilecektir. Somut olayın özelliğine bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte, bu tip ihlaller, kişiler hakkında yürütülen cezai ve idari soruşturmaların da akıbetini önemli düzeyde etkilemektedir.

B- HABERLEŞME HÜRRİYETİ

Anayasamıza göre “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.” Özel sınırlama sebepleri haricinde genel kural olan haberleşme hürriyeti, KHK ihraçlarında yürütülen idari soruşturmalar kapsamında ihlal edilmişse ve buna rağmen idari yargı tarafından bir değerlendirme yapılmamışsa, kişiler bu hakkın ihlali noktasında AYM’ye başvurabileceklerdir.

C- YERLEŞME VE SEYAHAT HÜRRİYETİ

Kişilerin yerleşme ve seyahat hürriyeti de yine ancak özel sınırlamalara tabi olarak ve kanunla sınırlanabilen; yine özel durumlarda ise hakim kararıyla sınırlanabilen bir haktır. Bu hakkın, idare tarafından alınan genel düzenleyici veya birel işlemlerle sınırlandırılabilmesi mümkün değildir. Ne var ki KHK ihraçlarıyla birlikte idare tarafından alınan ve hakim kararından veya kanunla düzenlenmekten yoksun olan pasaport tahdit şerhleri, pasaport elkoyma işlemleri de, OHAL zamanının geçmesinden itibaren hükümsüz kalan işlemler olmaktadır.

Yukarıda anlatıldığı gibi, kişilerin özel hayatına, yerleşme ve seyahat hakkına ve daha nice temel hak ve hürriyetine saygı duyulması esastır. Bu anlamda örnek niteliğinde verdiğimiz yukarıdaki işlemler, kişilerin ihracıyla beraber uygulanmış olması ihtimalinde, sürecin sona erdirilmesinden sonra da devam etmişse, Devletin bu hakların ihlaline yönelik sorumluluğu oluşacaktır ve bu ihlalin tespiti, belgeleriyle ispatı mümkün olduğu hallerde Anayasa Mahkemesi tarafından yürütülen bireysel başvurularda yargılamaya müsait konular olacaktır.

D- DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ

Anayasamızın 24. Maddesine göre:

  • (1)Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir
  • (2)14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
  • (3)Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
  • (4)Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
  • (5)Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

Ülkemizde yaşanan darbe teşebbüsünün faili FETÖ/PDY, geri planında senelerce sürmüş bir siyasi yapılanmayı dini kisveler altında gizlemiştir. Bu sebepten yargılamalara, idari soruşturmalara ve ihraca maruz kalan insanların pek çoğu, genellikle bu faaliyetlerin siyasi planlamalarına dahil olmamakla birlikte, dini beklentileri ve taleplerine binaen sözü edilen cemaatin bünyesine katılmış veya uğramıştır. Bu anlamda kişilerin amaç ve saiklerinin doğrudan tespitine mahal bırakmaksızın yürütülen ve kati surette, objektif olarak bu yapılanmanın bir “üyesi, yöneticisi” veya bu minvalde bir vasıflandırmaya tabi kalmaksızın, salt “irtibat ve iltisak” gibi muğlak ve hukuk dışı ibarelerle sıfatlandırılarak ihraç edilen kişiler hakkındaki işlemler hukuk tarafından korunamazlar. Bu bahis hakkında aksini iddia etmek abesle iştigal olacaktır. Neticeten, kişilerin dini ibadet amacıyla bulunduğunu beyan ettiği bir topluluktaki yerini, terör örgütü eylemlerine katılmaya yönelik bir üyelik kapsamında ispat etmeksizin kamu görevinden ihraç kararı vermek, idarece din ve vicdan hürriyetinin de bir ihlalini oluşturacaktır. Zira yukarıda anlatıldığı gibi, din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devlet denetim ve gözetimi altında yapılır. Bu kapsamda, zamanında faaliyetlerine mütemadiyen devam etmiş, seneler boyunca toplumda adı markalaşmış/kurumsallaşmış, Devlet tarafından da kabul görüp izin verilen ve fakat sonradan FETÖ/PDY’ye ait olduğu ortaya çıkan dini kurumlara kayıt yaptıran, katılan veyahut uğrayan, amacı İslam’ı öğrenmek, yaşamına adapte etmek olan kişiler hakkında, terör örgütü üyeliğini, yöneticiliğini ispat eder nitelikte herhangi bir kanıt olmaksızın böylesine ağır bir değerlendirme yaparak ihraçlarına doğrudan karar vermek Anayasa ve AİHS kapsamında apaçık bir hak ihlali olacaktır.

E- ADİL YARGILANMA HAKKI

Anayasa Mahkemesi bireysel başvurularında ihlali üzerinde en çok iddiada bulunulan hak adil yargılanma hakkı kabul edilebilir. Adil yargılanma hakkı, AİHS’de 6. maddede düzenlenmiştir. Anayasamızda ise “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddenin 1. fıkrasında düzenlenmiştir ve “adil yargılanma” ibaresi ilk defa 2001 Anayasa değişikliğinde eklenmiştir.

Adil yargılanma hakkı kendi başına çok kapsayıcı bir üst hak kavramıdır. Buradan çıkarılacak anlam aşağıda daha net görülebilecek olmakla birlikte, adil yargılanma hakkı basit ve tekdüze bir yorumla yorumlanamayacak kadar geniş, kapsayıcı bir haktır. Öyle ki bu husus öğreti ve Anayasa Mahkemesi’nin benimsediği şekilde de böyle kabul edilmektedir. Bu hakları başlıklarıyla sıralarsak durum daha iyi anlaşılacaktır. Adil Yargılanma Hakkının alt ilkeleri/hakları:

  • Mahkeme Hakları
  • Mahkemeye erişim hakkı
  • Karar hakkı
  • Kararın icrası hakkı
  • Kanunla Kurulmuş, Bağımsız ve Tarafsız Yargı Yerinde Yargılanma Hakkı
  • Kanuni Hakim Güvencesi
  • Makul Sürede Yargılanma Hakkı
  • Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakları
  • Silahların eşitliği ilkesi
  • Çelişmeli yargılama ilkesi
  • Yargılamaya etkili katılma hakkı
  • Gerekçeli karar hakkı
  • Hukuki güvenlik ilkesi
  • Aleni Yargılama Hakkı ve Aleni Karar Hakkı
  • Masumiyet Karinesi
  • Asgari Şüpheli/Sanık Hakları
  • İsnat edilen suçu öğrenme hakkı
  • Savunma için yeterli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı
  • Bizzat, müdafii vasıtasıyla veya adli yardımla savunma hakkı
  • Tanık dinletme ve tanık sorgulama hakkı
  • Tercümandan ücretsiz yararlanma hakkı olarak sayılabilir.

Görüldüğü gibi, Adil yargılanma hakkı bir üst başlık olup, muhtevası itibariyle bugün dahi gelişip değişerek ilerletilen pek çok alt hakkı da beraberinde getirmiştir.

KHK ihraçları ile hakları ihlal edilenler, yürütülen idari işlem ve yargılama sürecine karşı en önce adil yargılanma hakkı bakımından başvuruda bulunmayı değerlendirmelidirler.

F- SUÇ VE CEZALARA İLİŞKİN ESASLAR

Anayasamızın 37. Maddesinde düzenlenen suç ve cezalara ilişkin esaslar, kısaca

Kimsenin kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamayacağı (Kanunilik ilkesi)

Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda kanunilik ilkesinin uygulanacağı

Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamayacağı (Masumiyet karinesi)

Hiç kimsenin kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya delil göstermeye zorlanamayacağı

Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemeyeceği

Ceza sorumluluğunun şahsi olduğu

İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamayacağı konularını düzenler.

Suç ve ceza denildiğinde her ne kadar akla ilk ceza mahkemelerinin yargılamaları gelse de, Anayasa’nın bu hükmü, idarenin yürüttüğü disiplin işlemleri bakımından da geçerliliği olan bir ilkedir. Bu anlamda, konuya ceza yargılamaları yönünden değil, idari işlemler yönünden bakılması gerekmektedir. Bu bakımdan süreç içerisinde kamu görevinden yapılan uzaklaştırmalar, disiplin soruşturma raporları ve Komisyon karar gerekçeleri ele alınarak, detaylı bir inceleme ve anlatımla yargıya taşınması gerekmektedir.

G- TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN KORUNMASI

Anayasa’nın 40. Maddesine göre “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.”

KHK ihraçları gözlenerek ele alındığında, yürütülen idari süreçlerin neticelenmesi kimleri için 1 yıldan kısa kimileri içinse 3 yılı aşkın süre almıştır. Yine kişilere dönem itibariyle başvuru mercileri yönünden de bir bilgilendirme yapılmamış, kişilerin çoğu bu mercileri kendisi aramak zorunda kalmıştır. Hakkın bu yönden oluşan ihlalinin ön şartı, kişinin esasa ilişkin ihlal iddiasında da haklı olmasından geçmektedir.

H- EĞİTİM VE ÖĞRENİM HAKKI

Kamu görevi ve özellikle memuriyet, beraberinde kariyer yönünde gelişimler için de pek çok kapı açmaktadır. Memurlar yetiştirilmek amacıyla yurt dışına gönderilebilir, özel eğitimlerle kendilerini geliştirebilirler. Bu bakımdan memuriyet hakkı, kariyeri kapsamında memura pek çok eğitim ve öğrenim imkanı sunmaktadır.

Bu hakkın bireysel başvuruda ileri sürülebilmesi ancak ihraç sırasında bir eğitime dahil olmasıyla oluşur. Yani, potansiyelin değil, mevcudiyetin ihlali gerekmektedir. Bu hususa dikkat edilerek hakkın ihlali ileri sürülebilir. Yine bu hak da temelde memuriyetin haksız ihlal edildiğinin tespiti akabinde değerlendirilmesi gereken bir konudur.

I- MÜLKİYET HAKKI

Mülkiyet hakkı, medeni hukuk anlamında, kişiye kullanma, yararlanma ve tasarruf (usus, fructus, abusus) haklarını veren en geniş kapsamlı sınırsız bir ayni haktır. Öyle ki bu hak, ancak Kanun’la belirlenen hallerde ve sadece “kamu yararı” gerekçesiyle sınırlandırılabilmektedir.

Kamu görevlileri, memur, sözleşmeli personel ve işçi olup olmadığına bakılmaksızın istihdamı sonrasında maaş, ücret gibi isimler altında parasal kazanımlar elde ederler. KHK ihraçlarıyla memuriyetten çıkarılan kişilerin, mülkiyet haklarının ihlal edildiği bir gerçektir.

Bu hak da yukarıda bahsedildiği gibi, kamu görevinden ihraç edilmenin meşru bir sebebi olmadığı ihtimallerde ele alınabilecek bir konudur.

J- ÇALIŞMA VE SÖZLEŞME HÜRRİYETİ

Bilindiği üzere çalışmak ve sözleşme yapma hakkı özgürdür, kimse angaryaya ve sözleşme yapmaya zorlanamaz. Anayasamızın ekonomik hak ve yükümlülükler bölümünde düzenlenen 48. Maddesine göre “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.”

KHK ihracı sürecinin toplumumuzda yarattığı olumsuz etkilerden biri de, her ne kadar memurlar hakkında yürütülen disiplin soruşturma ve kovuşturmaları gizlilik çerçevesinde yapılması kural olsa da, dönem itibariyle kişilerin isimleri ve çalıştığı kurumlar Resmi Gazete’de yayınlanıp ilan edilmiştir. Bu durumun yarattığı etki, kişilerin sadece işsiz kalmaları olmamış, genele yayıldığında kişilerin isimlerinin gizlilikleri de ortadan kalkmıştır. Bu noktada, özel sektörde çalışma girişiminde bulunanların birçoğu eski meslekleriyle alakadar olamamışlar ve bu durumun yarattığı güçlüğü çekmek zorunda kalmışlardır.

Bu husus, kişinin memuriyetten çıkarılma sebeplerini taşıması halinde dahi Anayasal hak kapsamında ihlal oluşturabilecektir.

K- SENDİKA KURMA HAKKI

KHK ihraçlarında, kişilerin meslekten çıkarılmalarının bir sebebi de, FETÖ/PDY’ye ait olduğu iddia edilen ve bugün tasfiye edilmiş bazı sendikalarda memurların kayıt yaptırmış olmasıdır.

Belirtmek gerekir ki sendikalara katılmak herkes açısından serbest olup, uygun hizmet kolundaki herkes, o hizmet kolunun sendikalarına üye olabilecektir.

Konuya zaman bakımından göz atmakta fayda vardır ki bu noktada memurların Devlet tarafından tanınmış, meşru görülen bir sendikasına üye olmalarında bir beis görülmemektedir. Sendikaların siyasal faaliyetlerden uzak kurulması da bir gerekliliktir. Bu zorunluluğun bir istisnası da mevcut değildir. Ne var ki bir sendikanın iç faaliyetlerinin denetimi görevi üyelerinde olmamasına karşın, ihraçların gerçekleştiği dönemde pek çok memurun kayıtlı olduğu sendikaların FETÖ ile ilişkilendirilmesi, ihraç için geçerli ve yeterli bir sebep olarak görülmüştür. Ancak bu anlayışın kişilerin anayasal haklarının ihlaline sebep olacağı gerçeğinin görmezden gelinmemesi gerekmektedir.

L- SOSYAL GÜVENLİK HAKKI

Sosyal güvenlik, ülkemizde herkese tanınan bir hak olmakla birlikte sosyal devletin ödevlerinden biridir. KHK ihraçlarıyla birlikte mesleklerinden çıkarılanların zorluk yaşadığı ve hatta telafisi mümkün olmayan zararlarla karşılaştığı bir konu da sosyal güvenliktir.

Yine bu hak bakımından da doğrudan bir ihlal ihtimali söz konusu olmayıp, ancak kişinin haksız olarak ihraç edilmesine karar verilmesi beraberinde ihlal değerlendirmesi yapılabilecektir.

IV- GENEL ÖZET VE SONUÇ

KHK ihraçları, yukarıda anlatıldığı gibi ülkemizde çok çeşitli mağduriyetlerin ve ihlallerin oluşumuna sebebiyet vermiştir. Bu durum, aciliyet ve tehdidin ciddiyetiyle açıklansa bile, idarenin (devletin) gerek kusursuz bir sorumluluk hali olan sosyal risk sorumluluğu kapsamında; gerekse kusura dayalı sorumluluk kapsamında değerlendirilmelidir.

Bununla beraber, idarenin yürüttüğü işlemlerin, Anayasa’da sınırı çizilen çekirdek haklara müdahale de etmemesi gerekmektedir. Yine idarenin işlemleri OHAL kapsamında olsa dahi ölçülü, kanuni ve Anayasamızın 123 vd. Maddelerinde anlatıldığı şekilde bir bütünlük arz etmeli; şeffaf ve gerekçeli işlemler olmalıdırlar.

Tüm bu haksız müdahale türleri, Devletin yürüttüğü işlemlerin iptalini gerektirecek ve Devletin kusura yahut kusursuz tazminat sorumluluğu sonucunu doğuracaktır.

Yazan: Av. Ali IRMAK